27 Kasım 2009 Cuma

Gidin Gelin Bayrama Can Verin!

yine bir bayram sendromu...
enerji içeceklerini hazırda bekletiyoruz. kurban bayramını, ramazana nazaran daha az seviyorum, zira 4 günden oluşuyo kendileri. ayrıca makinalardan taşan yağlı bulaşıklar da cabası. hiç gitmeyen et kokusunu unutmuyorum tabi ki. bir de gelip de gitmeyen "misafir" diye hitap ettiğimiz, aslında evin bir ferdi gibi günlerce bizle kalan insanlar yok mu? evet onlar işte. hepsinin canı cehenneme...
tam da iyi bayramlar diyecektim. yerseniz yani... :}
ana fikir: gidin gelin bayrama can verin :P
el yalayın, harçlık sömürün, olmadı çikolata komasına girin, fakirleri doyurun, likör içmeyin, et yemekten baygınlık geçirin... vs.vs.vs...

26 Kasım 2009 Perşembe

Uçuyoruz Ne Güzel...















tutup balonumun ipinden, onunla gezmek isterim...
rengarenk balonumun mavi-yeşil renkleri hep bana gülüyor...
tutup balonumun ipinden, onunla uçmak isterim...

24 Kasım 2009 Salı

Gününüzü Anlatan Şarkı Sözü veya Kesitleri (v1573)

yollarla düşsem, şehri terk etsem,
bağları çözsem, hiç düşünmeden.

derdimi satsam, mutluluk alsam,
bir rahat olsam, hiç yorulmasam...

22 Kasım 2009 Pazar

hayatın ne kadar adil ya da ne kadar kolay olduğunu söyleyen birini gören oldu mu?
-ben göremedim hiç.
-gören varsa da tanışmak isterim...

20 Kasım 2009 Cuma

yineaynışarkıyısöylesankiağlargibikendine...

sanki bir şeyler eksik hayatında
dur ve dinlen n’olursun ah bir defa
yerinde olsaydım beni dinlerdim
ama sen duymadın

duraksız bir yarış seninki
ne başı var ne sonu belli
uğraşırken kazanmak için
sormadın hiç neden niye

ve hayat sana dokununca
her şey nasıl da değişti
dönüp bakınca gördün birden

sanki bir şeyler eksik hayatında
dur ve dinlen n’olursun ah bir defa
yerinde sayarsın kaçıp gitsen de
her şey içinde

sevdiğin her şey bir yük olmuş
karşı koymak bile yetmiyor
yine aynı şarkıyı söyle
sanki ağlar gibi kendine

Mor Ve Ötesi - Eksik/(Gül Kendine)

Bye Bye Happiness!

yazasım var blog! içimi dökesim var. ama ne faydası var?
ne değişiyor ki?
sonsuz huzuru arıyorum ben. bitip tükenmeyen bir şey. yorulsam da bıksam da bitmesin istiyorum.
çok şey istiyorum...
bizi yaratan var, peki O'nu yaratan? diyorum bazen. sonra "yok öyle bir şey!" deyip kapatıyorum konuyu.
bazen ben Tanrı olsaydım... diyorum. neler neler yapardım ki?
ama sonuç; iyi ki O var ve ben Tanrı değilim. kendimi bile memnun edemezken böyle salak insanlarla uğraşmak istemezdim ki. gerek görmezdim bir kere. bir "ben"i dünyaya göndermezdim. balık yaratırdım ben hep. barbunyaya benzeyen bir sürü kırmızı balık. insandan daha akıllı bir şey bence o :) ama intihar etmeye kalktığı için şimdi ki gibi o zaman da çok üzülürdüm. hem o zaman bir sürü olurlardı. o zaman barbunya, benim o güzel küçük kırmızı balığım olma özelliğini kaybeder miydi? peki Tanrı biz intiharı düşününce üzülüyor mu? ya da çok olduğumuz için özel değil miyiz O'nun gözünde? (Gözünde dedim ama..?) O'ndan uzaklaşıyor muyum? Aramızdaki o bağa noluyor? Neden artık yakın hissedemiyorum. Nerden geldi bu sert rüzgarlar? Neden bu soğukluk?
bu kadar yakınlığın içinde nasıl uzak kalabiliyorum O'ndan?
bu insanlar nefret ettiriyolar kendilerinden.
yüzlerine bakınca görmem gereken bir Tanrı varken, ben, iğreniyorum hepsinden!
...
bitmeliydi bence, burda, bu yazı, artık.

?

peki ne olacak böyle?
hep böyle ruhsuz, huzursuz ve nefret ederek mi bakacağız yüzlerine?

12 Kasım 2009 Perşembe

Yin & Yang

gelecek güzel bir pazartesinin haberini aldım. zamanın dolu dolu geçmesi anlık da olsa huzur dolduruyor içimi. hayatımdaki insan boşluğunu böyle doldurduğumu farkettim. ne kadar başarılı olduğum da yüzümden okunuyordur zaten. asma bi suratla dolanıyorum. sadece yüzüme gülene yarım bir gülümsemeyle tepki verebiliyorum. bu kadar.. ya da çevredeki tüm bakışlara rağmen içimden geldiği gibi bir kahkaha atıyorum... kocaman... ama sahte ne yazık ki...
kaçsak da değişmiyor saçma olan şu düzen. düzensizlik içindeki o saçma düzen.
temeli doğru atılmamış bu binanın üzerine ne inşa etsem içimdeki anlık huzur zamanla yerini derin huzursuzluğa bırakıyor. en ufak bir zelzeleyle yerle bir olacağı başından belli ki bu yapının. ama yine de üzerini doldurmak anlık huzura sebep oluyor derinlerde işte. bu kadar basit..
yarım mutluluklara sahip oluyorum yeni doğan bir güne. yarım yarım yaşıyorum yarısı benim olan bu yaşamı... diğer yarımın bir ölüden farkı yoktu zaten. şu an burdaki benden çok önce kaybettik onu. intihar etmiş olmalı.. ya da bir cinayete kurban gitmiş de olabilir ki bunlar değiştirmiyor çoktan ölmüş olmasını. onun ağırlığı yoruyor hayatta kalan bu diğer yarımı.
evet Yin ve Yang'ın hayat bulmuş haliyim ben. kaybettiğim yarım taşıyor zıddımı. Yin saklıyor içinde ölü kalan bu diğer yarımı. Yang ile bakıyorum geleceğe... ama içimde saklı bir Yin var. Gündüz olmadan gece, sıcak olmadan soğuk, kış olmadan yaz olmayacağı gibi...
bu değişmeyecek bir düzen...

9 Kasım 2009 Pazartesi

Mondays

"Depresyon geliyorum demez!"
günün korku veren tek özlü sözü. öyle yani. keyfim yerinde. yine yıllarımı verip arayıp bulamadığım başka bir şarkıyı daha buldum. bugün. evet bugün. güzel bir gün... öyle yani... zamanla alışırım bence belki ben de. özlemişim şu duyguyu. dinlerken farkettim... ilk dinlediğimde hissetiklerimi hissetmedim ama. durum farklı artık. zaman farklı, yollar farklı, hayat farklı, insanlar farklı.. en güzeli pazartesiler farklı...

1 Kasım 2009 Pazar

Sweet November (!)

veee kasım gelir!
ben "sweet november" diyemeyeceğim ama. fazla beklenti fazla hayal kırıklığına yol açıyormuş...
insanlardan beklentilerim azdı zaten. artık yok olma noktasına geldi geliyor... onun yerine saksıdaki bitkinin çiçek açması, küçük kırmızı balığın günden güne büyümesi ya da mızıkadan çıkan o abuk subuk sesler beni mutlu kılabiliyor hala. önemseyebildiğim duygusundan kopmadığımı farkediyorum. ama önemsenebildiğim duygusunda hala eksiklikler var...
neyse aydilge hatunun yeni albümünden bi şarkı sözü kesitiyle bitireyim madem;

küçük bir renk bulur muydum karanlıka?
çok uğraşsam uçar mıydım bulutlardan?
yağmur yağsam, rüzgar olsam, yıldızlardan kaçsam...
yağmur yağsam, rüzgar olsam, yıldızlarda kaybolsam...