25 Eylül 2009 Cuma

Zehirle Pişen Aşın Yan Etkisini Yaşıyor Bünyem

kısmen yaşıyorum evet. yarısı benim bu yaşamın, diğer yarısı onların.korkuyorum ve çok huzursuzum... nefes aldıkça daralıyor içim. sonsuza kadar kussam da kurtulamayacak gibi hissediyorum içimdeki bu duygudan. sıkıntı ve korku karışımı bir şey bu. ve bu sefer gerçekten mahvediyor beni...
tüm çabalarım boşuna gitmesin n'olur. hep inandım ileriye. hep uğraştım. ama bu sefer önüme koyulan set tüm çabalarımı boşa çıkartabilir. küçük küçük ipleri birbirine bağlayarak geldim buraya kadar. ne yazık ki o ipler çok zayıftı. bir gün kopacağı başından belliydi ama onun yakın olması canımı çok acıtıyor.
tek sana inancım kaldı yaşadıklarım içinde.
çok korkuyorum. tanrım lütfen bir şeyler yap!..

20 Eylül 2009 Pazar

Çikolataları Siz Yiyin, Şekerleri Misafirlere Verin! :}



şeker gibi bir bayram olsun. bu ülkenin her günü şeker gibi, bayram gibi olsun...




eskiden erkenden kalkar bayramlıklarımızı giyer, koşardık kapı kapı dolanıp şeker toplamaya :} şimdi farkediyorum da misafir gelmesine bile tahammül edemiyoruz bazen. evet büyüdük!(!) ve bu yüzden "nerde o eski bayramlaaar?" diyip duruyoruz sürekli. büyüdükçe unuttuk çünkü ya da unutulduk.
şu süslü püslü, bazen bomboş, abuk subuk mesajlar var ya. onlardan sandığım bi mesaj vardı; "çocukken güzeldir bayramlar... çok güzeldir de bayramlar. en çok çocukken... hep başa dökülen kolonya, bir süre sonra avuç içine dökülmeye başlarsa, çocukluğun bittiği anlaşılır... ama hep güzeldir bayramlar... barışmak için, hatırlamak için, gitmek için, gelmek için fırsattır. iyi bayramlar..." diyordu mesajda. fazla söze ne hacet!
iyi bayramlar!

Bu Benim Yazma Özgürlüğüm. Özgürüm(!)

pek sevmem aslında gündemmiş, siyasetmiş, olaylarmış, bilmem nelermiş bu konularda konuşmayı. elimden geldiği kadar takip etmeye çalışıyorum ama o ayrı. mesela gece gündüz hükümete sayan insanlar var. gereksiz! savunmuyorum elbette ama yermek anlamsız geliyor bana. çünkü bu gitse kim gelicek? şu anki siyaset adamlarından kaç tanesi gerçekten türk halkını düşünüp bir şeyler yapıyor?
konuşmuyordum evet ama sıkıldım artık. içimi dökme ihtiyacı hissettim. son zamanlar baya açılıyoruz türk halkı olarak. "fazla açılma boğulursun" derler hep, ama şimdilik kulak arkası ediyoruz biz bunu. başlarda çok anlamamıştım. kızmıyordum. bir gün haberleri izlerken adamın biri konuşma yapıyor mecliste. anlamıyorum... ordaki pek çok insan da anlamıyor bana göre. boş bakıyolar. televizyonu izleyen pek çok insan da anlamıyor... çünkü adam önce kürtçe başlıyor konuşmaya. resmi dilin Türkçe olduğu bu ülkede kürtçeyle başlıyor bu adam konuşmaya. mecliste kürtçe konuşuyor. bu da yetmez gibi Türkçe'den önce konuşuyor. sonra, az sonra öğreniyorum ki abdullah öcalan (büyük harf bilerek kullanmadım, evet!) denen adama haber gönderiyolar-hiç gündemden haberi yokmuş gibi sanki (!) haber gönderiyolar, evet!-kardeşiyle görüşmesini Türkçe yapmasına gerek yokmuş. kürtçe görüşüyor adam kardeşiyle. elbette kürtçe olacak. resmi lisan yaptık ya kürtçeyi onun da hakkı var. herkesten çok. seve seve kullanacak dilini adam.(!)
bu açılım hiç hoş olmadı. bilakis ben Türk-kürt ayrımına karşıyken. bu açılım beni düşman etti hepsine. yazdıkça sinirleniyorum, farkındayım! o yüzden uzatmayacağım daha fazla. belki silerim bile bu yazıyı ilerde. son demek istediğim şey var. insanoğlu doyumsuz biliyoruz. kürtçe kanal dedik önce. sonra kürtçe resmi lisan olsun dedik. kürtçe olan bir eğitim istemiyorum! kim bilir belki fakültemde 'kürt dili ve edebiyatı bölümü' bile görürüm :P 'kürtolog'lar çıkar başımıza :P :)) abartıyor muyum ki? keşke bu ülkede tek abartan ben olsam.

gelelim diğer gündem konusuna. C.G. :} 197 gün nasıl saklanmış? aklım ermiyor benim. 17 yaşındaymış. hı hı külahıma anlatın onu siz. bu ülkede ne kadar çok dolap dönüyor. görünen haberlerin altındaki detayları yakalayamıyorum ben. sansürlüyorlar hep. 17 yaşında demişlerdi dimi? kemik yaşı da 17ydi. evet evet kaçtı? 4,5-5 yıl mı olacaktı tahminen cezası? mümkündür. tabi cezaevinde sağsalim yaşarsa-korunmazsa 197 gün saklanabildiği gibi- 4,5-5 yıl sonunda tahliye olacak. neyse bunları herkes biliyor zaten. benim bilmek istediğim; bu haber merkezlerine neler oluyor? tamam günlerce gündem yaparsın buna bir şey demiyorum. adamı bi anda Türkiye için çok önemli bi yere getirmek de nedir? "Cem Garipoğlu'nun cezaevinde ilk günü nasıl geçti? ilk kez bilmem ne ana haberde. Cem Garipoğlu cezaevinde neler yiyip içti?" bu ne lan, bu ne? nasıl bi haber bu? evet, yine çok sinirlendim ben! ara verdim hatta şu an yazıya.

tekrar döndüm ve son olarak sansür mevzusuna gelelim. myspace ve lastfm. büyük bir kitleye hitap eden iki büyük site. bu sefer konu ne Atatürk, ne de müstehcenlik. iki sitenin de ortak noktası 'müzik'. gerekçe henüz nedir bilinmiyor. bayramdan sonra göreceğiz hep beraber.

sonra sıra facebooka gelir zaten. sonra son dönemlerde tutulan twittera gelir. ve tabi ki bloga. çok değil yakın zamanda bloglar da engellenir. neden mi? ben yukarda kürt açılımı ile ilgili atıp tutmuşum, herkes de rahat rahat yapar onu. izin mi verirler? okuyucu yorumları yüzünden kapanan haber siteleri bile varken, blog neden engellenmesin ki? hem de baya tutuluyor blog yani... ülkenin birinde olmuş geçenlerde zaten. adamın biri blogunda yazmış hükümetiyle olan sıkıntısını. 3 yıl hapis vermişler. korktum. susuyorum artık, evet!

ayrıca kabul ediyorum, gaza geldim! yazdıkça sinirlendim çünkü. içimde kalmıştı hepsi, dışıma saldım. rahatladım...

15 Eylül 2009 Salı

Hayallerin Peşinde

insan hayal etmekten neden vazgeçiyor? ben de böyle mi olacağım çok büyüyünce? realistlik realistlik diyip duruyoruz ya. bence hiç de güzel bir şey değil o pek sevgili büyüklerim, büyük düşünenlerim. yere göre sığdıramadığınız realistliğinizle baş başa bırakıyorum hepinizi.
hayal etmek keşfetmektir derlermiş, doğru mu? ben doğru olduğunu düşünüyorum. hayal edersin, onun için emek harcarsın, zaman harcarsın, ararsın, araştırırsın. sonuç olarak keşiftir bu bana göre. hiç olmadı insan kendi sınırlarını keşfeder. oturduğun yerden bakarsan duruma elbette ki imkansızdır her şey. çabalamadığın sürece ne kadar ilerleyebileceğini göremezsin ki. kendi sınırlarını bulacak ki insan ona göre kavrayacak hayal mi, değil mi?
bu aralar öyle heyecanlıyım ki anlatamam. içim içime sığmıyor. insan hayal edince ne kadar da çok heyecanlanıyormuş, yeni yeni keşfediyorum ben. :} hayal ettikçe seviyorum bu dünyayı. çünkü beni heyecanlandıracak şeyler var hala bu yeryüzünde bunun bilincine varıyorum gittikçe.
babam ve oğlum'da dikkat çekici bi replik var; "insan büyüyünce hayalleri küçülür mü?" diye. bunu bi aratın bakalım sonuç ne olacak. ben denedim herkes 'kesinlikle küçülür' demiş. korktum... oysa ben zaman geçtikçe daha büyük hayallerim olduğunu düşünüyordum. sınırlarımı ne kadar zorlayabileceğimi görmeye başlamıştım tam da. ya da şu var; ben bu dünyada gittikçe küçülüyorum...

pekiyi, o zaman aklıma takılan bu büyük sorunun cevabını arıyorum kendimde;
'hayaller hep yanlarında hayal kırıklıklarıyla mı dolaşırlar?'
ben de istemem ki hayal kırıklığı koleksiyonu yapmayı...

14 Eylül 2009 Pazartesi

Can We Move To Italy?













bir gün bu fotoğrafın bi parçası olabilir miyim ki? çok merak ediyorum doğrusu. ölmeden en çok görmek istediğim yer İtalya. hayatımda bir kez yurt dışına çıkabilecek olsam sanırım burası italya olur. bi de Kanada'lara uçup gitcem tabi, böyle Montreal taraflarına. baya uzaklara... :}
hep uzakları hayal ediyorum ya, bu kadar uzak olur mu ki? lütfen olsun, lütfen, lütfen!
benim görmediğim halde sempati duyduğum şeyler var mesela. şehirler, insanlar falan... İtalya da görmeden sempati duyduğum ülke... :} ve tabi ki Julia FORDHAM'ın İtaly şarkısı. bu şarkıyı daha önce hiç dinlememiştim ama büyük sempatim vardı. sanırım sözlerinden kaynaklı bi sempati bu. işte ben de iki-üç yıllık bitmek tükenmek bilmeyen arayış sırasında dün gece buldum. artık nirvanaya ulaştım sanırım :} ayrıca kesinlikle katılıyorum, hiç gitmeyecek olunsa bile bu şarkının hatrına gitmek ister insan İtalya'ya. :}




















Can we move to Italy
I will take a boat and meet you there
Can we move to Italy
I will put fresh flowers in my hair
Can we move to Italy
I have been traveling
With my face pressed against
The windscreen of my dusty car
Trying to be where you are
Can we move to Italy
I will take a house and make it home
Can we move to Italy
We can dance in Venice
Kiss in Rome
Can we move to Italy
Meet me by the church up high on the hill
Please say you will
Way above the shore below
Down in portafino
I've got my ticket
And my purple rosary
I know my mission
I'm set for Italy
Italy
Watch the sun come up
The sun go down
Italy
Punch the air
Kiss the ground
Italy
Dance in Venice
Kiss in Rome
Italy
Take a little house
Make it home
Can we move to Italy
I will take a boat and meet you there
Can we move to italy
I will put fresh flowers in my hair
Can we move to Italy
chorus

11 Eylül 2009 Cuma

İstanbul'da...


bulutlar gökyüzünde hep karanlık bu aralar, gökyüzü kasvetli.
içim gibi...
yağmur başladı tekrar..
sonbahara hazırlanıyor bu şehir, sonunda.

Mutlusuzluk

katolik kilisesinin katı kurallarına rağmen gizli bir protestanı oynuyor gibiyim bu yaşam biçime inadına. afaroz edilip diri diri yakılmak için ağzımdan çıkacak en ufak bir kelime, davranışımda en ufak bir terslik bekleniyor. ve tüm bunlar yüzünden bu kalabalıkta tekil hayatın sahibi zavallı bir kadın olarak kalıyorum.
korkuyorum bazen. sonucunu bilmediğim her şey korkutuyor. içim içimi yiyor bazı zamanlar. çoğu zaman, bana layık görülen bu yaşamın üstesinden gelemeyeceğimi düşünüyorum. bazen böylesine ağır yükü kaldıracak halimin kalmadığı aklıma geliyor. ve hep O'na koşuyorum. kalbim kırık. gücüm yok. al kalbimi. arındır onu, onar onu!
sapasağlam geri versin istiyorum bazen de. ya da hiç bir şey yapmasın. sadece alsın. O'nda kalsın istiyorum. ve en kötü yerinde bırakayım bu yaşamı. 'yaşadığın gibi biter yaşam' derler ya. işte öyle bitsin. gerekirse en kötü yerinde...

ne zaman mutlu olsam, ne zaman biraz neşe görsek; hemen ardından tüm bu mutlulukla doğru orantılı acılarla savaşıyor zavallı kalbim. bu kırıklarını toplayıp yeniden kalp yapmalı puzzle gittikçe zorlaşıyor. her parça yeniden küçük parçalara ayrılıyor. gittikçe zaman alıyor bu oyun. yorulduk biz fazlasıyla. ruhum haddinden fazla yaşlandı, kalbim ise ziyadesiyle zayıf, ziyadesiyle güçsüz.
çok zaman istiyor artık bu tamirat.
ara verebilsek keşke bunalınca biz bu yaşamaya çalışma saçmalığına...

10 Eylül 2009 Perşembe

'İçin Rahat Olsun' Ne Demek?

biyolojik bir acı kimseyi öldürmez değil mi? kimyasında acı olmaya görsün adamın. geçer elbet her şey ama içerdeki geçmiyor maalesef. zamanla öldürüyor insanı. işkenceler içinde... zamanla... kandırsak da herkesi -en başta kendimizi- geçmiyor o acı işte. işlemişse bir kez kimyaya, hiç bir etki etmiyor insana. hele ki birikmişse bazı şeyler içlerde bi yerlerde, somut bir duman olsa tüm bu duygular zehirlemez mi her nefes alışta içine çeken insanları?
'için rahat olsun' ne demek? ben hiç bilmiyorum. çok duydum ama yaşamadım hiç. anlamını idrak edemiyorum hala daha...
özledim blog ben seni. sensiz olmuyor artık. yeniden merhaba :}

4 Eylül 2009 Cuma

...

ruhumun almış olduğu ağır hasarlar dolayısıyla bir süreliğine
TADİLATTAYIZ!..

3 Eylül 2009 Perşembe

Gönlümüze İşleyen Sesler (v1)


yaşı yaşımdan, yaşadıkları yaşadıklarımdan kat kat büyük bir kadın, tanrıça...
ve bu hayat beni o kadar yordu ki, sesinin derinliklerine sakladım tüm huzuru, beni yeryüzünden gökyüzüne taşı lori, yıldızlarla tanıştır beni...




'sesine tüm anlamlar yüklenmiş bir enstrumanın dili; herdilmiş' aslında bunu öğretiyor loreena mckennitt bizlere :) tüm dünyayı dolaşarak müziğine yerel sesler katıyor-mükemmel karışımlarımların aşçısı da diyebiliriz-ve yaklaşık 22 yıllık kariyerine hala devam ediyor.

"17 şubat 1957 tarihinde Kanada’nın, Manitoba eyaletinde dünyaya gelmiştir. 1981 yılında, hala yaşamakta olduğu, Kanada’nın Ontario eyaletinin Stratford şehrine taşındı. Kanada Stratford Festivali’nde, TheTempest (1982)’ ten, The Merchant Of Venice (2001)’e kadar, bir çok sahne yapımında rol aldı, şarkı söyledi, müzik besteledi."















ilk olarak loreenna mckennitt'e yer vermek istedim. çünkü dinlemediğim zamanlarda ruhumun bu kadar özlediği başka bir isim yok benim için. hatta Allah uzun ömürler versin, çok özlediğim zamanlarda rüyalarıma teşrif eder loriciğim ve uzun uzun olmasa da oturup karşılıklı sohbet ederiz :) tüm duygularımı sanki enstrumanların sesine yüklüyor ve inanılmaz bi rahatlığa kavuştuyor beni. hele ki loricimi canlı izleyebilme şansına nail olabilmişseniz ne mutlu size :) çünkü o sahne performansına, o tatlı gülümsemesine hayran olduğum bu kadın; hem şarkı söyleyip hem dans edip hem enstruman çalabildiğini ve buna rağmen ne sesinde ne de performansında en ufak bir düşüş olmadığını gördüğünüzde eminim ki yaşının 53 olduğunu tahmin edemezsiniz benim gibi :)

Son albümü 'An Ancient Muse'la dünya turuna çıkıp yolu Türkiye topraklarından geçen loreena'nın ülkemizde de pek bir hayran kitlesi olduğunu biz de Bursa'da biletlerin erken bitişinden anlamıştık :)) ayrıca yeni albümü için 'Kâtibim' şarkısının müziğini yeniden düzenleyen loricimin, 'Caravanserai (Kervansaray)' ve 'The Gates of Istanbul (İstanbul'un Kapıları)' şarkılarıyla ve kullandığı türk esntrumanlarıyla (ud, kemane, tef, zilli tef, kanun, klasik kemençe, darbuka[arap enstrumanı aslında bizde daha yaygın sanırım]) türk müzikseverlerin gönlüne hitap ediyor.

Diskografi:

Elemental (1985)
To Drive The Cold Winter Away (1987)
Parallel Dreams (1987)
The Visit (1991)
The Mask And Mirror (1994)
A Winter Garden: Five Songs For The Season (1995)
The Book Of Secrets (1997)
Live In Paris And Toronto (1999)
An Ancient Muse (2006)
Nights from the Alhambra(2007)
A Moveable Musical Feast (2008)
A Midwinter Night’s Dream (2008)

ayrıca web sitesini türkçe de ziyaret edebilirsiniz.
buyrun: http://www.quinlanroad.com/

2 Eylül 2009 Çarşamba

Kapanan Seboistnet Olsun :}


( bu ve bi altındaki yazıyı müziği durdurup, kalanlarında ise müziği açıp okumanızı tavsiye ederim ev sahibesi olarak :} )



seboistnete yer vermezsem olmazdı bence :)
bilindiği gibi seboistnet.com 10 yıllık yayın hayatına 01 eylül 2009 tarihinde son verdi. seboistnetin kapanmasıyla bende de görüldüğü gibi bi kaç insan bloglara yöneldik yine yeni yeniden. kürkçü dükkanı hesabı mı desem, ne desem bilemedim ki? :}
mesela bir alttaki 'şey'. ırrmm 'yazımsı'? yok yok olmadı. 'şiirimsi'? yok yok şiire büyük hakaret olur bu. 'saçmalık'? ı ıh derinlerinde bişeyler var yine de.
'kafiyeli sözcüklerle oluşturulmuş, alt alta cümlelerin sıralanmasıyla oluşmuş şiir görünümlü yazımsı' sanırım gerçek tanım bu olur. işte bu tanımdaki yazılara seboistnette "seboistnet kafiyeyi sevenler derneği"nde rastlayabilirdiniz en çok. hoş oraya daha önce hiç yazmadım orası da ayrı bir durumdur :D:D

neyse efendim demem odur ki; bir kapı kapanııır, yenisi açılır :))
blog şarkımla bitireyim :)
yeahh, yeaah God is great,
yeaah, yeah God is good...
what if God was one of us?..
beni takip etmeye devam edin anacım :**

Biraz da Gülelim Biz Bari :)

ne kadar uğraşsam da çözemedim ben şu hali
bir yanım hep gülse, diğer yanım melankoli
uğraştım durdum bu külfetle ben epeyli
pelesenk oldu dilime "anlayın artık beni ey ahali!"

şansım açık gidiyor bu aralar epey bi
yazıp-çiziyorum, sanırım oldum ben bi talihli
hatmedin siz şimdi bu blogu tecvitli talimli
esasen ben istemiştim bu saçmalık olsun bi rubai

veronica hatun der ki; evde mi kaldık biz şimdi?
ölmeden görecek miyiz o günleri pek çok talipli?
gelsin artık birisi, olsun isterim maarifli
sonunda olacak mıyız biriyle salih'li?

1 Eylül 2009 Salı

Anlamlandıramadıklarımızdan mısınız?

anlamlandıramadığım onca şey varmış onu farkettim
mesela bize neden bunca misafir geldiğini ya da geldiklerinde neden gitmek bilmediklerini anlamlandıramıyorum.
ne zaman arabanın hangi tarafına oturursam oturayım güneşin beni bulmasını anlamdıramıyorum (bir de o kadar yol hesabı yapıyorum batıya gideceksek öğle vaktinde güneş sağda mıdır, solda mı?)
bi adamın kendi kişisel zevkleri sırasında kazayla oluşturduğu ben'in üzerinde bir spermden fazla hak iddia etmesini anlamlandıramıyorum
şebnem ferahın 2-3 yılda bir albüm çıkarırken, nerden baksan 4,5 senedir albüm çıkaramamasını anlamdıramıyorum.
insanların neden sürekli kadın-erkek ayrımı yaptığını, siyah-beyaz yahut türk-kürt ayrımını anlamlandıramıyorum.
dizinin ya da filmin en heyecanlı yerinde reklama girmesini anlamdıramıyorum
insanların durup dururken tüm sinirini başkasından çıkarmasını anlamdıramıyorum
yaşamın hep güzel şeyleri getireceğine inanıp sürekli bir külfet içinde yaşayıp hala umut etmeyi anlamlandıramıyorum
....
devamı gelicek ;)