31 Mart 2010 Çarşamba

Saat Yine 12ye Vuracak Olsa Da...

artık mutlusun be külkedisi.
yıldızlar değişmiş olsa bile
sen en uzaktakine dahi dokunabilecek güçtesin

28 Mart 2010 Pazar

Bavulları Hep Toplu Durmalı İnsanın

hep başını alıp gidebilecek kadar cesur,
ama hep kalıp savaşacakmış kadar gözü pek olabilmeli...
sessizliği sese dönüştürebilmeli...
ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan
yollarla barışmalı,
yalnızlığa alışmalı...



okur okumaz aklıma hemen "ben" geldim
bana yazmış Can Dündar her bir kelimesini...

19 Mart 2010 Cuma

iyidostlarbiriktirdimhepsiailemoldu

eveeet! biletimi aldım. yetmedi afiş istedim. yetmedi "kulise sokun beni" dedim. sonra domates sularımı, doğum günü hediyelerimi de aldım, şebnemi burnundan öpmeye gidiyorum. hem de her zaman her yere olduğu gibi 'bireysel'.
(bknz: hayatın her alanında bıkmadan usanmadan satış yiyen bübü)

15 Mart 2010 Pazartesi

Günebakan (v2)

uyandı toprak, açıldı gökyüzü ve gülümsüyor uzaktan da olsa güneş yüzümüze...
dünya bi başka güzel görünmüyor mu gözlerimin içinde? hele ki cahit sıtkı demiyor mu "gök mavi mavi gülümsüyordu, yeşil yeşil dallar arasından" diye. önüme gelen her insana ezberimden şiirler okumakla geçirdim serin fakat güneşli bu güzel bahar gününü
bu bahar başka bi bahar...
ve bu da son aşama.
hazır gelmiş baharın üzerine alışkanlıklar da eklendi sayılır
ve işimiz bi kaç şarkıyla bir kaç şiire kaldı.
sonrası en güzeli...

Viyolonsel Yalnızlığı

...
yaşamak oldum olasıya böyle zor.
özgür olmadı mı insan yaşayamıyor.
boylu boyunca viyolonsel yalnızlığı...

(Attila İLHAN)

14 Mart 2010 Pazar

Temporary Peace (yineyeniyeniden)

veeee beklenen gün geldi açtı laleler beyaz...
baharı yakaladık sonunda. biraz olsun dün güneş yüzümüze gülümseyebildi niyahet!
belki de görebileceğim pek çok günden en güzeliydi dün. fakat aynı günün gecesi yine aynı. yine aynı his, aynı boşluk duygusu, ölüm sessizliği...
kabul!
geçici huzurdan ötesi değildi görüp görebileceğim.

"Deep inside the silence
Staring out upon the sea
The waves washing over
Half forgotten memories
Deep within the moment
Laughter floats upon the breeze
Rising and falling dying down within me

And i swear i never knew how it could be
And all this time all i had inside was what i couldnt see
I swear i never knew how it could be
All the waves washing over all that hurts inside of me

Beyond this beautiful horizon
Lies a dream for you and i
This tranquil scene is still unbroken by the rumors in the sky
But theres a storm closing in
Voices crying on the wind
This serenade is growing colder breaks my soul that tries to sing
And theres so many, many thoughts
When i try to go to sleep
But with you i start to feel a sort of temporary peace

Theres a drift in and out..."

13 Mart 2010 Cumartesi

Gününüzü Anlatan Şarkı Sözü veya Kesitleri (v1575)

güzel günler bizi bekler
sadece inan yeter,
inan!
içimde güzel bir his var.
kelebekler, martılar filan..

hayat rengini buldu,
beklediğime değdi,
ne güzel oldu.

herşey böyle iyiyken
korkarım nazar değer,
aman!

ilk kez çarpılmış gibi,
umutluyum şu hain dünyadan

hayat rengini buldu
beklediğime değdi
ne güzel oldu

sen en güzel halinle gel,
gerçekleşmemiş hayalinle gel!
gel! güneşli bir günle gel,
elinde çocukluk bir resminle gel!

hayat rengini buldu
beklediğime değdi
ne güzel oldu...

11 Mart 2010 Perşembe

Martı - Jonathan Livingstone


"yaşamak için ne çok neden var! balıkçı teknelerinin etrafında o rutin, sıkıcı dönüp dolaşmadan başka nedenler de var yaşamak için. cehaletimizi kırabiliriz, becerilerimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. en önemlisi, özgür olabiliriz, uçmayı öğrenebiliriz!.."






diğer bir dostumu da takdim edeyim; jonathan. onu tamamen içimde yaşatıyorum. ruhumda... içimdeki küçük jon'un hiç ölmemesi dileğiyle...

bu aralar başucu hikayelerime geri dönüşteyim. küçük prens ve onun arkadaşı jonathan livingstone'da kaldım şimdilik. insan arıyor arada. küçük prens ve martının yeri bambaşka nedense. sözde çocuk kitapları olsalar da ben çocukken okumadım onları. zaten bi çocuğun da bunları idrak edebileceğini pek sanmıyorum. en azından ben o kadar zeki bi çocuk değilmişim de diyebiliriz. ama ben buna pek inanmıyorum o da apayrı bir şey tabi ki :}

en sevdiklerimden;

"Yola çıkanlarımızın çoğu çok yavaştı.Nereden geldiğimizi hemen unutup, nereye gittiğimizi merak bile etmeden, günü birlik yaşayarak birbirinin çoğu kez aynısı olan şeyi yaptık; bir dünyadan gelip, diğerine gittik. Yemekten, birbirimizle mücadele etmekten, sürüye gücümüzü kanıtlamaya çalışmaktan daha başka yaşama nedenleri olduğunu öğrenmek için kaç yaşamdan geçmek zorunda kaldık,bir fikrin var mı Jonathan? Binlerce Jon, onbinlerce! Ardından, mükemmellik diye birşeyin varlığını farkedene kadar yüzlerce yaşam daha... Yaşama amacımızın mükemmeli bulma ve onu açığa çıkarma olduğunu anlamak için bir diğer yüzlercesi daha yaşandı. Şimdi de aynı kural geçerli, tabi ki diğer dünyayı bir öncesinde öğrendiklerimizle kurarız. Fakat hiçbir şey öğrenilmemişse, sonraki yaşam öncesinin aynısı olacaktır; aynı sınırlar ve kazanmak için yüklenilen aynı sıkıntılar..."

"-Cennet diye bir yer yok mu?
-Evet Jonathan, böyle bir yer yok.Cennet bir yer,bir mekan değildir, bir zaman dilimi değildir. Cennet öğrenmektir, mükemmelliktir."

"Rakamlar sınırları belirler; iyinin, mükemmelin sınırları yoktur."

"Dostluğumuz eğer zamana ve mekana bağlı olsaydı, ne kalırdı geriye? zaman ve mekanla sınırlı olmayanı yaşıyoruz biz. uzaklığı yenince hep aynı yerdeyiz, zamanı yenince hep aynı anın içindeyz. böylece her an birlikte olacağımızı düşünmedin mi?"

"Herşeyden önce şunu unutmayın ki dedi hüzünle, bir martı sınırsız bir özgürlük kavramıdır. Yüce martının bir görüntüsüdür. Ve bir kanadından öbürüne, tüm bedeniniz düşüncenizin ta kendisinden başka bir şey değildir."

10 Mart 2010 Çarşamba

Le Petit Prince

işte benim küçük sevgili dostum. 5752453452. kez bıkmadan usanmadan okuduğum bu güzel dostumla bu gün yine beraberdik. kelimesi kelimesine ezberleyeceğime inanıyorum :} biraz uzun bi alıntı olsa da pek severim bu kısmını. ilk okuduğumda beni gözyaşları içerisinde bırakmıştı. küçük dostum hiç ayrılma gökyüzümden!



















...
“En önemli şeyi gözler göremez” dedi.
“Evet, biliyorum...”
“Su için de aynı şey geçerli. Makaranın çıkardığı sesi hatırlıyor musun? İşte tam da bu makara ve ip yüzünden, bana verdiğin bir yudum su müzik sesi gibi güzeldi. Çok tatlıydı...”
“Evet, biliyorum...”
“Geceleri yıldızları izlersin. Benim yaşadığım yerde her şey o kadar küçük ki, sana gezegenimi gösterebilmem imkansız. Ama böylesi daha iyi. Çünkü içlerinden birinde benim yaşadığımı bileceksin. Hepsini seveceksin. Hepsi senin dostun olacak. Ve sana bir hediyem var...”
Bir kez daha güldü.
“Ah, küçük prens! Benim sevgili küçük prensim. Gülüşünü duymak çok güzel!”
“Aslında benim hediyemdi bu... tıpkı su için olduğu gibi.”
“Anlamıyorum...
“Yıldızlar, başka başka insanlara farklı şeyler ifade ederler. Bazıları için sadece gökyüzünde titreyen ışıklardır. Yolcular içinse, bir rehberdirler. Bilim adamları için fikir kaynağıdırlar. Şu benim iş adamı içinse zenginlik. Ama herkes için sessizdirler. Sen hariç...”
“Ne demek bu?”
“Geceleri gökyüzüne baktığında, yıldızlardan birinde benim yaşadığımı ve orada gülüyor olduğumu bileceksin. Bu yüzden sana sanki bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Bütün dünyada yalnızca senin gülen yıldızların olacak.“
Ve bunu söyledikten sonra yine güldü.
“Ve üzüntün geçtiğinde – çünkü zaman bütün acıları iyileştirir- beni tanıdığına memnun olacaksın. Daima benim dostum olarak kalacaksın. Benimle birlikte gülmek isteyeceksin. Be zaman zaman, sadece bunun için gidip pencereyi açacaksın... Gökyüzüne bakarken güldüğünü gören arkadaşların buna çok şaşıracaklar. Sen de onlara: “Ah, evet, yıldızlar beni hep güldürürler” diyeceksin. Onlar da senin deli olduğunu düşünecekler. Görüyorsun, sana ne kadar kötü bir oyun oynadım...”
Ve bir kez daha güldü.
“Aslında ben sana bir sürü yıldız değil de, kahkaha atabilen bir sürü zil vermiş gibi oldum.”
Yine güldü. Sonra ciddileşti. “Bu gece... biliyorsun... gelme...”
“Seni bırakmayacağım.”
“Dışarıdan acı çekiyormuşum gibi görünecek. Ölüyormuş gibi görüneceğim. Bunu görmeye gelme. Hiçbir işe yaramaz bu...”
“Seni bırakmayacağım” dedim Endişelenmişti.
“Sana böyle söylememin nedeni, biraz da yılan yüzünden. Sana zarar vermemeli... Yılanlar hain yaratıklardır. Zevk için insanı sokabilirler.”
“Seni bırakmayacağım” dedim.
Sonra birden rahatladı. “Yılanlar sadece bir kez zehirleyebilirler, öyle değil mi?” dedi.
O gece yola çıktığını görmedim. Sessizce ayrılmıştı. Arkasından koşup ona yetiştiğimde, hızlı ve kararlı adımlarla yürüdüğünü gördüm. Bana:
“Ah! Buradasın...” dedi. Ama sesi hala telaşlıydı.
“Gelmemeliydin. Üzüleceksin. Öldüğümü sanacaksın, ama gerçekte ölmüş olmayacağım.”
Sustum.
“Anlaman gerekiyor. Orası çok uzak. Bedenimi oraya götüremem. Bunun için fazla ağır.”
Hiçbir şey demedim...
“Boşalmış bir deniz kabuğu gibi kalacağım...Bunda üzülecek bir şey yok...”
Cevap vermedim...
Bir parça cesareti kırılmıştı. Son bir gayretle: “Biliyorsun, çok güzel olacak. Yıldızlara ben de bakacağım. Bütün yıldızlar paslanmış makaraları olan birer kuyu olacak benim için. Hepsi bana içecek su verecekler” dedi.
Hiçbir şey demedim.
“Çok eğlenceli olacak. Senin beş yüz milyon tane küçücük zilin olacak; benimse beş yüz milyon su kaynağım...”
Ve artık o da hiçbir şey söyleyemedi, çünkü gözleri yaşlarla doldu. “İşte burası. Bırak yalnız devam edeyim.”
Oturdu, çünkü korkuyordu. Sonra:
“Biliyorsun... Bir çiçeğim var... Ona karşı sorumluyum. O öyle narin, öyle masum ki... Kendini koruyabilmesi için sadece dört küçük dikeni var...”
Ben de oturdum. Daha fazla ayakta duramamıştım.
“İşte...” dedi, “Hepsi bu...” Biraz tereddütten sonra ayağa kalktı. Ben hareket edemedim.
Ayak bileğinin çevresinde sarı bir ışık vardı, başka hiçbir şey yoktu. Bir an hareketsiz durdu. Hiç bağırmadı. Bir ağaç gibi, yavaşça düştü yere. Yer kum olduğu için, düşerken en ufak bir ses bile çıkmamıştı.
...

tamamı için: tamamı için: http://www.kucukprens.org/index.php

9 Mart 2010 Salı

Yağmur Güncesi (yağ yamur yağ!)














buralarda havalar bi değişik
gökyüzü bir başka yansıyor gözlerimin içine bu aralar.
sapsarı her taraf...
bulutlar desen hep parça parça.
bir birleşebilse, bir yağabilse rahatlayacak ziyadesiyle.
en güzel aydınlıkla buluşacak her hali ruhumun..
ahh, bir yağsa...
bir atsa ne varsa...