10 Mart 2010 Çarşamba

Le Petit Prince

işte benim küçük sevgili dostum. 5752453452. kez bıkmadan usanmadan okuduğum bu güzel dostumla bu gün yine beraberdik. kelimesi kelimesine ezberleyeceğime inanıyorum :} biraz uzun bi alıntı olsa da pek severim bu kısmını. ilk okuduğumda beni gözyaşları içerisinde bırakmıştı. küçük dostum hiç ayrılma gökyüzümden!



















...
“En önemli şeyi gözler göremez” dedi.
“Evet, biliyorum...”
“Su için de aynı şey geçerli. Makaranın çıkardığı sesi hatırlıyor musun? İşte tam da bu makara ve ip yüzünden, bana verdiğin bir yudum su müzik sesi gibi güzeldi. Çok tatlıydı...”
“Evet, biliyorum...”
“Geceleri yıldızları izlersin. Benim yaşadığım yerde her şey o kadar küçük ki, sana gezegenimi gösterebilmem imkansız. Ama böylesi daha iyi. Çünkü içlerinden birinde benim yaşadığımı bileceksin. Hepsini seveceksin. Hepsi senin dostun olacak. Ve sana bir hediyem var...”
Bir kez daha güldü.
“Ah, küçük prens! Benim sevgili küçük prensim. Gülüşünü duymak çok güzel!”
“Aslında benim hediyemdi bu... tıpkı su için olduğu gibi.”
“Anlamıyorum...
“Yıldızlar, başka başka insanlara farklı şeyler ifade ederler. Bazıları için sadece gökyüzünde titreyen ışıklardır. Yolcular içinse, bir rehberdirler. Bilim adamları için fikir kaynağıdırlar. Şu benim iş adamı içinse zenginlik. Ama herkes için sessizdirler. Sen hariç...”
“Ne demek bu?”
“Geceleri gökyüzüne baktığında, yıldızlardan birinde benim yaşadığımı ve orada gülüyor olduğumu bileceksin. Bu yüzden sana sanki bütün yıldızlar gülüyormuş gibi gelecek. Bütün dünyada yalnızca senin gülen yıldızların olacak.“
Ve bunu söyledikten sonra yine güldü.
“Ve üzüntün geçtiğinde – çünkü zaman bütün acıları iyileştirir- beni tanıdığına memnun olacaksın. Daima benim dostum olarak kalacaksın. Benimle birlikte gülmek isteyeceksin. Be zaman zaman, sadece bunun için gidip pencereyi açacaksın... Gökyüzüne bakarken güldüğünü gören arkadaşların buna çok şaşıracaklar. Sen de onlara: “Ah, evet, yıldızlar beni hep güldürürler” diyeceksin. Onlar da senin deli olduğunu düşünecekler. Görüyorsun, sana ne kadar kötü bir oyun oynadım...”
Ve bir kez daha güldü.
“Aslında ben sana bir sürü yıldız değil de, kahkaha atabilen bir sürü zil vermiş gibi oldum.”
Yine güldü. Sonra ciddileşti. “Bu gece... biliyorsun... gelme...”
“Seni bırakmayacağım.”
“Dışarıdan acı çekiyormuşum gibi görünecek. Ölüyormuş gibi görüneceğim. Bunu görmeye gelme. Hiçbir işe yaramaz bu...”
“Seni bırakmayacağım” dedim Endişelenmişti.
“Sana böyle söylememin nedeni, biraz da yılan yüzünden. Sana zarar vermemeli... Yılanlar hain yaratıklardır. Zevk için insanı sokabilirler.”
“Seni bırakmayacağım” dedim.
Sonra birden rahatladı. “Yılanlar sadece bir kez zehirleyebilirler, öyle değil mi?” dedi.
O gece yola çıktığını görmedim. Sessizce ayrılmıştı. Arkasından koşup ona yetiştiğimde, hızlı ve kararlı adımlarla yürüdüğünü gördüm. Bana:
“Ah! Buradasın...” dedi. Ama sesi hala telaşlıydı.
“Gelmemeliydin. Üzüleceksin. Öldüğümü sanacaksın, ama gerçekte ölmüş olmayacağım.”
Sustum.
“Anlaman gerekiyor. Orası çok uzak. Bedenimi oraya götüremem. Bunun için fazla ağır.”
Hiçbir şey demedim...
“Boşalmış bir deniz kabuğu gibi kalacağım...Bunda üzülecek bir şey yok...”
Cevap vermedim...
Bir parça cesareti kırılmıştı. Son bir gayretle: “Biliyorsun, çok güzel olacak. Yıldızlara ben de bakacağım. Bütün yıldızlar paslanmış makaraları olan birer kuyu olacak benim için. Hepsi bana içecek su verecekler” dedi.
Hiçbir şey demedim.
“Çok eğlenceli olacak. Senin beş yüz milyon tane küçücük zilin olacak; benimse beş yüz milyon su kaynağım...”
Ve artık o da hiçbir şey söyleyemedi, çünkü gözleri yaşlarla doldu. “İşte burası. Bırak yalnız devam edeyim.”
Oturdu, çünkü korkuyordu. Sonra:
“Biliyorsun... Bir çiçeğim var... Ona karşı sorumluyum. O öyle narin, öyle masum ki... Kendini koruyabilmesi için sadece dört küçük dikeni var...”
Ben de oturdum. Daha fazla ayakta duramamıştım.
“İşte...” dedi, “Hepsi bu...” Biraz tereddütten sonra ayağa kalktı. Ben hareket edemedim.
Ayak bileğinin çevresinde sarı bir ışık vardı, başka hiçbir şey yoktu. Bir an hareketsiz durdu. Hiç bağırmadı. Bir ağaç gibi, yavaşça düştü yere. Yer kum olduğu için, düşerken en ufak bir ses bile çıkmamıştı.
...

tamamı için: tamamı için: http://www.kucukprens.org/index.php

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder